Kur’an’dan faydalanarak gayeye ulaşacak olanlar şüpheli yollardan sakınan, fıtrî kabiliyetlerini kaybetmeyenlerdir. Kur’an’ın gerçekleştirmek istediği irşadın etkili olabilmesi için, muhatap olan insanların ihtiyarî fiilleri şart kılınmıştır.[9] Hidayetten ancak Kur’an’a kulak vererek okuyan, düşünen, lehinde ve aleyhinde olanları anlamak isteyen kişi faydalanabilir.[10] Kitap’tan faydalanmak isteyen biri ona sağlam bir kafa ile yaklaşmalıdır. Kendi heva ve hevesinin peşinde olan, amaçsız biri için ondaki hidayet faydasızdır.[11] Kur’an kendisine çekingen, korkulu, saygılı, duyarlı ve faydalanmayı isteyen bir eda ile yaklaşan kalbe sırlarını ve nurlarını aktarır.[12] Çünkü hakikati aramakta istikamet sahibi olmak, doğruluk, aklın anlayışını kolaylaştırmaktadır.[13] Yani hidayetin tam olabilmesi için sadece mü’min olunması yetmez aynı zamanda müttaki olunması gerekmektedir. Kişi zihni, psikolojik, ahlaki ve kültürel sorunlarına ancak böyle çözüm bulabilir. Takva, teori ve eylem birliği olması açısından madde ve manayı aynı anda doyuran, zihne ve kalbe şeffaflık kazandıran bir haldir.
İmam Şafi, ilmi elde etmek, nassları bilmek ve bunlardan hüküm çıkarmak için kişinin ALLAH’a karşı ihlaslı olmasını ve bu hususta kendisine yardımcı olması için ALLAH’a dua etmesini…. öğütlerken[14] aynı anlayışı ifade etmektedir. Kur’an’ı anlayıştaki nüfuz derecesiyle İslam toplumunun akîde ve amellerine yön veren Ebu Hanife’nin, nefsine hakim, hislerini dizginlemesini bilen, hakkı aramakta son derece ihlas ve samimiyet sahibi biri (müttaki) olduğu kaynaklarımızda yer alır.[15] Bir problemi çözmede zorlandığında tevbe istiğfarda bulunan, “Bir günah işlemişim ki bu problem karşıma çıktı” diyen biridir. Yemame Savaşında Kur’an’ı en iyi okuyanlardan olan Hafız sahabe Sâlim’e arkadaşları, sen dur önce biz şehid olalım dediklerinde “benden önce şehid olursanız ben ne kötü bir Kur’an taşıyıcısıyım” demiştir.[16] Bu örnekler Kur’an’ı anlama ile zühd ve takva arasında nasıl bir bağlantı kurulduğunu açıklar.
Sahabenin Kur’an’ı okurken gösterdiği hassasiyet ve ALLAH Resulü’nün onlara yaptığı övgüler birlikte dikkate alındığında sonraki mü’minler için önemli yol işaretleri ortaya çıkmaktadır. Hz. Ömer Bakara Suresi’ni on iki yılda “okumuş” tur. Bu, müttaki bir kalbin kendini yürüyen Kur’an yapabilme çabasından başka bir şey değildir. Aynı zamanda bu yaklaşım Hz. Ömer’in ilahi hitabı kavrayışını öyle kuvvetlendirmiştir ki on sekiz konuda ayet gelmeden, ayetin maksadı doğrultusunda vahye muvafakatta bulunmuştur.[17]
İmam Şafi, ilmi elde etmek, nassları bilmek ve bunlardan hüküm çıkarmak için kişinin ALLAH’a karşı ihlaslı olmasını ve bu hususta kendisine yardımcı olması için ALLAH’a dua etmesini…. öğütlerken[14] aynı anlayışı ifade etmektedir. Kur’an’ı anlayıştaki nüfuz derecesiyle İslam toplumunun akîde ve amellerine yön veren Ebu Hanife’nin, nefsine hakim, hislerini dizginlemesini bilen, hakkı aramakta son derece ihlas ve samimiyet sahibi biri (müttaki) olduğu kaynaklarımızda yer alır.[15] Bir problemi çözmede zorlandığında tevbe istiğfarda bulunan, “Bir günah işlemişim ki bu problem karşıma çıktı” diyen biridir. Yemame Savaşında Kur’an’ı en iyi okuyanlardan olan Hafız sahabe Sâlim’e arkadaşları, sen dur önce biz şehid olalım dediklerinde “benden önce şehid olursanız ben ne kötü bir Kur’an taşıyıcısıyım” demiştir.[16] Bu örnekler Kur’an’ı anlama ile zühd ve takva arasında nasıl bir bağlantı kurulduğunu açıklar.
Sahabenin Kur’an’ı okurken gösterdiği hassasiyet ve ALLAH Resulü’nün onlara yaptığı övgüler birlikte dikkate alındığında sonraki mü’minler için önemli yol işaretleri ortaya çıkmaktadır. Hz. Ömer Bakara Suresi’ni on iki yılda “okumuş” tur. Bu, müttaki bir kalbin kendini yürüyen Kur’an yapabilme çabasından başka bir şey değildir. Aynı zamanda bu yaklaşım Hz. Ömer’in ilahi hitabı kavrayışını öyle kuvvetlendirmiştir ki on sekiz konuda ayet gelmeden, ayetin maksadı doğrultusunda vahye muvafakatta bulunmuştur.[17]
İfade iconEmoticon