Aslında Batıda, insanın onuru ve hakları bilincinin ve bunları koruma duyarlılığının sahici köklerinin, çok zayıf da olsa, Hristiyanlığın tevhidi istikamet ve içeriğini koruduğu o ilk döneme ve oradan gelen, tabiri caizse vahyin kırıntılarına uzandığını söylemek tabii ki yanlış olmayacaktır. Çünkü Hz. İsa (as) da tevhid dininin bir Peygamberi olarak, tıpkı Hz. Muhammed (as) in yaptığı gibi insanları, kendilerini yaratan ve hüküm koyan Allah’a teslim olmaya ve birbirlerinin haklarına riayet etmeye çağırıyordu. Tıpkı Kur’an’ın, insanları “tağut”u redde ve Allah’tan başkasına kulluk etmemeye, özgür şahsiyetler olarak sadece Allah’a kulluğa, itaata çağırdığı gibi , “ Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez……….Siz hem Tanrıya, hem de mamona ( tağuta, zenginlik ve para ilahına ) kulluk edemezsiniz.” diyerek aynı tevhide ve insanların tahakkümünden, zorbaca dayatmalarından kurtularak, Allah’a kulluğa doğru hicret etmeye yani özgürleşmeye çağırıyordu. “Zina etmeyin, adam öldürmeyin, hırsızlık yapmayın, yalan yere şahidlik etmeyin, anne babanıza saygı gösterin.” diyordu. İnsanları, “mallarını satıp parasını yoksullara dağıtmaya” çağırıyordu. “Rabb’im beni, yoksulları müjdelemek, tutsakları, köleleri özgür bırakmak, ezilenleri kurtarmak, özgür kılmak için gönderdi.” diye haykırıyordu. Bu dönemde, “mü’minler topluluğu tek yürek halindeydi. Her şeyleri ortaktı, aralarında yoksul olan yoktu. Çünkü mallarını satıp, elçinin buyruğunda, herkese ihtiyacına göre dağıtıyorlardı.” İsa (as) tıpkı Kur’an’da olduğu gibi, Allah’ın “Güçsüz bırakılanları (mustaz’afları) önderler yapmak istediğini beyan ediyor, servetin belli ellerde toplanmasına karşı çıkıyor, zenginlerin mallarından fakirlerin hakkının verilmesini ve adil paylaşımı öne çıkarıyordu. Kur’an’la mutabakat arz eden bu içerik, tevhidin netliğinde muhafaza edilip, pratiğe aktarılabilseydi, hiç şüphesiz çok mükemmel bir insan hakları teori ve uygulaması batıda da gelişebilecekti. Ancak tevhidten uzaklaşıp, kaynakta tahrifat yaparak, hevanın ilahlığı ve siyasi otoritelere kayıtsız şartsız itaat esas olunca, batı insanı, hak, özgürlük ve onurunu kaybettiren bir karanlığa yuvarlandı.
sonraki
« Prev Post
« Prev Post
önceki
Next Post »
Next Post »
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Blogger tarafından desteklenmektedir.
İfade iconEmoticon